Likya’nın nefesi
Peşin peşin kabul edelim; Kaş’a bir kez adım atan bir daha kopamıyor. Nedenini merak edenler için bütün kıyıyı köşe bucak dolaştık, cevapları bulmakta hiç zorlanmadık.
Daha yola çıkmadan Kaş’a gitmiş herkesten aynı cümleleri duyuyorum: “Bir kez gidince bir daha kopamayacaksın; artık her boş vaktinde Kaş’a gitmek isteyeceksin; sana iyi gelecek…” Kaş’a en son ortaokul yıllarında ailemle gitmiştim. 90’ların sonuydu. Nefis limanı, taş evleri ve el değmemiş sahilleriyle sevimli bir köy olarak hafızama kazınmıştı. Aradan geçen zaman getirdiklerinden çok götürecekti elbette; buna şüphe yok. Ama tuttuğu takımı savunan koyu taraftarlar gibi coşkuyla Kaş’ı anlatanlar merakımı daha da artırdı…
Kaş’ın ismi haritadaki şekliyle müsemma. Gerçekten de Yunanistan’ın en uzak noktasına düşen güzel adası Meis’in hemen üzerinde; kaş gibi boylu boyunca kıvrılan uzun bir güney kıyısı. En yakın havalimanı iki saat uzaklıkta, yolları biraz virajlı. Konfordan çok doğaya, sakinliğe ve su sporlarına meraklı insanların tercih ettiği koşulları, Akdeniz sahillerindeki diğer tatil beldelerine göre çok daha mütevazı. Hemen her yıl düzenli gelen yerli-yabancı müdavimleri olması da bu nedenlerden.
[foogallery id=”5501″]
Öyle şanslı bir konuma sahip ki, doğal güzellikleri saymakla bitmiyor. Kaş’a Dalaman yolundan inerken önce meşhur Kaputaş Plajı’yla karşılaşıyorsunuz. Yarılan kayaların arasını beyaz kum ve turkuaz suyla doldurmuşlar gibi gerçeküstü bir görüntüsü var. Kırmızı şemsiyelerin rüzgârda dalgalanan görüntüsüne, mavi dalgaların kuvvetli sesi eşlik ediyor. Tek kötü tarafı dolup taşan kalabalığı. Kaş’a ulaşır ulaşmaz dil gibi uzanan Çukurbağ yarımadasını dolaşmak, begonvillerin arasında beliren koyların kıvrımlarını görmek güzel bir başlangıç. Çukurbağ son dönemde en lüks otellerin, villaların konumlandığı bir alan aynı zamanda. Kaş’ın tepelerine doğru devam eden Çukurbağ Köy’ünün yolları ise şahit olmak için sabırsızlandığımız çok farklı keşiflerle dolu. 
