0

Doğayla iç içe bolca vakit geçirme ve istenildiği zaman yer değiştirme olanağı sunan karavan tatillerine ilgi her geçen gün artıyor. İşte en iyi kamp adresleri ve püf noktalarıyla Türkiye’de karavan tatilinin tekerlek izleri…

Pandemi süreci, birçok konuda olduğu gibi seyahat alışkanlıklarımızı da değiştirdi. Artık doğanın huzur veren dinginliğini alabildiğine hissetmek, bir kamp ateşinin çıtırtısında yıldızlarla dolu gökyüzünü izlemek ve ertesi güne okuyarak, yüzerek ya da çevre gezileriyle başlamak hemen herkesin hayali…

Bunu yaşamanın en iyi yollarından biri ise karavan tatilleri… Bir tür “gezer otel” sistemini ayağımıza getiren karavan yolculuklarının geçmişi, 1900’lü yılların ilk çeyreğine kadar uzanıyor. Bu yaşam biçiminin dünyada en gelişmiş olduğu ülkelerin başında gelen Almanya’da 6 milyondan fazla karavan sahibi olduğu, bir o kadar insanın da kiralama yoluna gittiği biliniyor.

Alman Turizm Birliği’ne göre Almanya’da karavan ve kamp tipi konaklamalarda geceleme sayısı, geçen yıl 26 milyonu bulmuş. Keza Fransa’da karavanlara yönelik 3 bine yakın kamp alanının hizmet verdiği biliniyor. Peki Türkiye’de durum ne? 

MERAKLISI ARTIYOR

Karavan kültürüne yönelik girişimler Türkiye’de de yeni değil. Kamp ve Karavan Derneği, 1966 yılında beri faaliyetlerini sürdürüyor. Ayrıca Trakya’dan Antalya’ya uzanan tam dokuz derneğin oluşturduğu bir de Ulusal Kamp ve Karavan Federasyonu’muz var.

Resmî rakamlara göre halen Türkiye’de 5 binden fazla karavan dolaşım halinde. Aracını karavana çevirenler buna dahil değil. İstatistikler, ülkemizde karavana yönelik talepte geçtiğimiz yıla kıyasla yüzde 30’luk artış olduğunu gösteriyor. Araştırmalara bakılırsa bugün Türkiye nüfusunun dörtte biri, potansiyel karavan müşterisi… Sektör profesyonellerine göre Türkiye’nin turizm hedeflerine ulaşabilmesi için karavancılardan elde edilecek gelirlerin çok büyük önemi var.

Zira Batı ülkelerinin karavan turistleri, araç başına günde ortalama bin avro harcıyor. Karavan üreticisi bir firmanın genel müdürü Hüseyin Taşkın, Türkiye’nin bu tür seyahatler açısından çok büyük potansiyel taşıdığını, kamp seçeneklerinin çeşitlenme hızının arttırılmasıyla ülkemizin Avrupa’nın karavan üssü olabileceğini belirtiyor.

Öte yandan konuya ilişkin yayımlanan güncel analizler, artık karavan hayatının emeklilik rüyası olmaktan çıktığını ve son dört yıldır, 25-45 yaş grubu beyaz yakalı çalışanların bu kültüre ilgiyle yaklaştığını gösteriyor.

KARAVANDA HAYAT ZOR MU?

Aslındasanıldığı kadar zor değil, hatta birçok karavan tutkununa göre son derece eğlenceli. Günümüzdeki karavan teknolojisi, insanın ihtiyaçlarını en küçük ayrıntısına kadar düşünmüş ve olağanüstü bir dizayn ustalığıyla çözmüş. Modellerine göre uzunlukları beş ile yedi metre arasında değişen bu hünerli araçlar, onlara yakıştırılan “14 kollu dev” tanımlamasına uygun düşüyor. Bakın karavanlar ne tür hizmetler sunuyorlar yolcularına… Her şeyden önce hafta sonlarında bile bir yerlere gidip, doğa ile iç içe olabiliyorsunuz.

Sıcak su, tuvalet ve her türlü ihtiyacınızı karavan ile halledebiliyorsunuz. Ayrıca buzdolabı, ocak, içme suyu deposu, banyo, elbise dolabı, yemek odası ve yataklar hayatı kolaylaştırıcı unsurlar arasında. Kalorifer tesisatı sayesinde dört mevsim tatile çıkma ayrıcalığı da cabası… Önemli bir karavan markasının Türkiye distribütörü Hüseyin Gencer, pandemi koşullarıyla birlikte karavanın hobi olmaktan çıktığını, artık ihtiyaca dönüştüğünü ifade ediyor.

Karavan tutkusuyla tanınan seyahat yazarı ve fotoğrafçı Özcan Yurdalan ise “Belli bir yerde konaklayarak her gün aynı şeyleri görebilirsiniz. Ama karavan bambaşka! İnsanları en çok değişikliğin dinlendirdiği doğruysa karavanın üstünlüğü tartışılabilir mi?” diyor. Karavanla tatil özgürlüğünün maliyetlerine gelince…

Karavan fiyatları, donanımına göre 60 bin ila 400 bin TL arasında değişiyor. Bu rakamlar bütçenizi aşıyorsa kiralamayı da tercih edebilirsiniz. Son dönemde sayıları artan kiralama şirketleri aracılığıyla karavanlara günlük, 500 ila 1500 TL arasında ödemek gerekiyor.

YOLA ÇIKIYORUZ!

Karavan kültürünün Türkiye’deki güncel algısından biraz bahsettikten sonra son rotamdan deneyimler aktarmak istiyorum sizlere. İstikametimiz, Muğla’nın güneybatısında yer alan Köyceğiz Gölü’nün denize karıştığı su labirentinin ardındaki Ekincik Koyu…

Hedefimiz, dört kişilik grubumla birlikte bu yeryüzü cennetinde kamp kurup, kendimizi doğanın kucağına bırakmak… Kaunos’ta Kral Kaya Mezarları’nın ışıl ışıl parladığı Dalyan akşamlarını geride bıraktıktan sonra, Ekincik’e doğru uçsuz bucaksız ormanların kokusu sarmalıyor bizi. Hamitköy’den çıkıp köprüyü geçtikten sonra ilk uzun rampayı tırmandığınızda, tepede bir manzara molası verin derim. Hapisane Adası’nın hizasına geldiğimizde çam ağaçları yoğunlaşıyor. Söylentilere bakılırsa bulunduğumuz bölge, Türkiye’de artık sayıları çok azalmış orman kartallarının Anadolu’daki en önemli yaşam alanlarından biri. Biz göremedik, ama şansınız varsa belki siz kayalardan Köyceğiz Gölü’ne doğru süzülen kartallara tanıklık edebilirsiniz.

Yol biraz ileride, sol istikamette şifalı havuzlarıyla ünlü Sultaniye Kaplıcaları’na doğru ikiye ayrılıyor. Biz sağdan devam edip orman içine doğru rampayı tırmanıyoruz. Ayaklarımızın altındaki Köyceğiz Gölü manzarası bir kayboluyor, bir ortaya çıkıyor. Ormanlarla kaplı el değmemiş vadiler arasında kıvrılarak son tepeyi aştığımızda ise Ekincik Koyu’nun muhteşem manzarası beliriyor karşımızda…

Önce yeşillikler içinde şirin Ekincik Köyü’nü geçiyoruz. Sonra henüz turistik tesis kalabalığına boğulmamış pırıl pırıl bir koya ulaşıyoruz. Her yer orman, upuzun bir kumsal ve denizin sonsuz maviliği hemen önümüzde… Plahj tek kelimeyle çok güzel ve deniz tertemiz görünüyor. Burası ilk bakışta Fethiye’deki Kelebekler Vadisi’nin daha geniş ve ferah bir versiyonu gibi… Bulutlara dair peşi sıra yaptığımız benzetmeler eşliğinde neşeli kahkahalarımız dalga seslerine karışıyor.

↑ Back to top